AVRUPA BİRLİĞİ (EUROPEAN UNION)
AB 27 ülkeden oluşan, ekonomik ve (özellikle) dini bir
örgütlenmedir. 1992 yılında kilisede Papanın önünde imzalanan Maastricht Antlaşması bu
göstermiyor mu? Çok uluslu bir yapıya sahip olmasına rağmen, dinsel açıdan bunu
göstermemeleri, bu örgütlenmeye gölge düşürüyor. Ortak pazar amacıyla kurulan bu örgütlenme
şuan günümüzde daha çok “OTLAK PAZAR”-otlanmak için kullanılıyor.
Avrupa Birliği, Avrupa’nın yüzyıllar boyunca kazandığı
deneyimle ve oluşturduğu ortak ilkeler temelinde meydana getirilmiştir. Biz hiçbir
zaman ne tarihte ne de günümüzde bu gruba dahil olmadık ki bugün ve gelecekte
de olalım. Ayrıca ekonomik olarak
gelişmemize rağmen, bu ülkelerin yıllarca büyük uğraşlar vererek el ettikleri
hakları, özgürlükleri ve bilgiyi biz hala sağlayabilmiş değiliz. Bırakın sağlamayı
yanlarından bile geçemeyiz, her ne kadar onlardan hazır aldığımız hukuka,
edebiyata, kültüre ve sosyal hayata rağmen. Biz onlara özene duralım, adamlar
bize gülerek daha çok gelişsinler. Türkiye Cumhuriyeti(!) batı ülkelerin şuanki
görüntüsüyle-kendi gözlemlerim- en az 75 yıl gerisinde kalıyor. Eğitim.
Bu ülkelerden geri kalmamızın en büyük nedeni eğitim. Evet
bunca zamandır gördüğüm, anladığım en büyük sorun bu. İnsanlar burada çekirdekten
yetiştirme, özgürlükçü bir eğitim verirken, Türkiye memleketinde belli bir
yaştan sonra basmakalıp bilgiler verilir, daha çok teori üzerine eğitim
veriliyor. Ama Avrupa’da pratik üzerine, yeteneğine göre ve ilgi alanlarına
göre eğitim veriliyor. Sadece kitap bilgisi değil, ayrıca yetenek konusunda
(müzik, spor, dans, felsefe, tiyatro, sinema…) gibi eğitimler de verilerek ek
bir eğitim almış oluyorlar. Burada insanlar boş zaman geçirmezken (İstanbul
kadar olmayan Letonya’da zaman çok değerliymiş ve pahalıymış), Türkiye’de boş
zaman geçirmek için boş zaman yaratılır. Üniversite çağına gelen bir insan en
az 2 3 alanda kendini geliştirmişken, Türkiye’de bu çok zor. Bu durum ise
bilinçten kaynaklanıyor. 6 yaşındaki Letonya’lı çocuklar ne zaman hazırlık
okudu da benimle İngilizce konuşuyorlar. Biz ise Türkiye’de bir turiste 2
kelime “go go düz go” diyince adamın hayatını ve dünyayı kurtarmış sayarız.
Türkiye AB girmek için yıllarca mücadele verdi. Ama istediğini
almış durumda değil. Almaması da en iyisi benim açımdan. Zaten Türkiye çoğu
haktan (ekonomik, hukuk, erasmus…) yararlanıyor. Tamamen Avrupa Birliğine
girmek zararımıza olur. Hem nüfus açısından (insanların çoğu göç eder) hem de
ekonomik açıdan gerilemeye başlarız tüm ülke olarak. Yıllardır sanırım bunun
farkına varılamıyor siyasetçiler tarafından. Tutturmuşlar AB gireceğiz de
gireceğiz. Ve bu da onların baş sloganları oluyor. Ama hala farkına varılamamış
olunacak ki, bundan önceki o kadar hükümet değişti ve hiç biri bunu başaramadı.
(bunu
Avrupa Birliği Başmüzakereci Bakanı Egemen Bağış okursa, beni erasmus ile
gönderdiğine ve o kadar para yatırdığına pişman olur )
Ne biz Avrupa’nın teknolojisine, hukukuna, eğitimine, kültürüne
ve gelişmişliğine yakınız, ne de Avrupa bizim kültürümüze, kardeşliğimize,
yemeklerimize ve birliğimize yakın. Bizim onlara yetişmemiz seneleri alır,
onların bizim gibi yaşama geçmeleri ise imkânsız. Avrupa’daki insanların yaşam
alanları, koşulları, şartları Türkiye’deki insanlardan ve özellikle müslüman olan insanlardan
çok farklı. Bu karşı çıkacak olan varsa ve yok oranın yaşamı daha güzel diyorsa,
buyursun gelsin yaşasın.