28 Aralık 2012 Cuma


                                       AVRUPA BİRLİĞİ (EUROPEAN UNION)


AB 27 ülkeden oluşan, ekonomik ve (özellikle) dini bir örgütlenmedir. 1992 yılında kilisede Papanın önünde imzalanan Maastricht Antlaşması bu göstermiyor mu? Çok uluslu bir yapıya sahip olmasına rağmen, dinsel açıdan bunu göstermemeleri, bu örgütlenmeye gölge düşürüyor.  Ortak pazar amacıyla kurulan bu örgütlenme şuan günümüzde daha çok “OTLAK PAZAR”-otlanmak için kullanılıyor.
Avrupa Birliği, Avrupa’nın yüzyıllar boyunca kazandığı deneyimle ve oluşturduğu ortak ilkeler temelinde meydana getirilmiştir. Biz hiçbir zaman ne tarihte ne de günümüzde bu gruba dahil olmadık ki bugün ve gelecekte de olalım.  Ayrıca ekonomik olarak gelişmemize rağmen, bu ülkelerin yıllarca büyük uğraşlar vererek el ettikleri hakları, özgürlükleri ve bilgiyi biz hala sağlayabilmiş değiliz. Bırakın sağlamayı yanlarından bile geçemeyiz, her ne kadar onlardan hazır aldığımız hukuka, edebiyata, kültüre ve sosyal hayata rağmen. Biz onlara özene duralım, adamlar bize gülerek daha çok gelişsinler. Türkiye Cumhuriyeti(!) batı ülkelerin şuanki görüntüsüyle-kendi gözlemlerim- en az 75 yıl gerisinde kalıyor. Eğitim.
Bu ülkelerden geri kalmamızın en büyük nedeni eğitim. Evet bunca zamandır gördüğüm, anladığım en büyük sorun bu. İnsanlar burada çekirdekten yetiştirme, özgürlükçü bir eğitim verirken, Türkiye memleketinde belli bir yaştan sonra basmakalıp bilgiler verilir, daha çok teori üzerine eğitim veriliyor. Ama Avrupa’da pratik üzerine, yeteneğine göre ve ilgi alanlarına göre eğitim veriliyor. Sadece kitap bilgisi değil, ayrıca yetenek konusunda (müzik, spor, dans, felsefe, tiyatro, sinema…) gibi eğitimler de verilerek ek bir eğitim almış oluyorlar. Burada insanlar boş zaman geçirmezken (İstanbul kadar olmayan Letonya’da zaman çok değerliymiş ve pahalıymış), Türkiye’de boş zaman geçirmek için boş zaman yaratılır. Üniversite çağına gelen bir insan en az 2 3 alanda kendini geliştirmişken, Türkiye’de bu çok zor. Bu durum ise bilinçten kaynaklanıyor. 6 yaşındaki Letonya’lı çocuklar ne zaman hazırlık okudu da benimle İngilizce konuşuyorlar. Biz ise Türkiye’de bir turiste 2 kelime “go go düz go” diyince adamın hayatını ve dünyayı kurtarmış sayarız.
Türkiye AB girmek için yıllarca mücadele verdi. Ama istediğini almış durumda değil. Almaması da en iyisi benim açımdan. Zaten Türkiye çoğu haktan (ekonomik, hukuk, erasmus…) yararlanıyor. Tamamen Avrupa Birliğine girmek zararımıza olur. Hem nüfus açısından (insanların çoğu göç eder) hem de ekonomik açıdan gerilemeye başlarız tüm ülke olarak. Yıllardır sanırım bunun farkına varılamıyor siyasetçiler tarafından. Tutturmuşlar AB gireceğiz de gireceğiz. Ve bu da onların baş sloganları oluyor. Ama hala farkına varılamamış olunacak ki, bundan önceki o kadar hükümet değişti ve hiç biri bunu başaramadı.  (bunu Avrupa Birliği Başmüzakereci Bakanı Egemen Bağış okursa, beni erasmus ile gönderdiğine ve o kadar para yatırdığına pişman olur )

Ne biz Avrupa’nın teknolojisine, hukukuna, eğitimine, kültürüne ve gelişmişliğine yakınız, ne de Avrupa bizim kültürümüze, kardeşliğimize, yemeklerimize ve birliğimize yakın. Bizim onlara yetişmemiz seneleri alır, onların bizim gibi yaşama geçmeleri ise imkânsız. Avrupa’daki insanların yaşam alanları, koşulları, şartları Türkiye’deki insanlardan ve özellikle müslüman olan insanlardan çok farklı. Bu karşı çıkacak olan varsa ve yok oranın yaşamı daha güzel diyorsa, buyursun gelsin yaşasın.