29 Ocak 2014 Çarşamba

KÜRT SORUNUNUN ADI



SORUNUN ADI

Uzun bir geçmişe sahip olmasına rağmen, farklı siyasi yaklaşımlar yüzünden Türkiye’de bu soruna hâlâ ortak bir isim konulamamıştır. Bugüne kadar devlet ve farklı politik çevreler, soruna değişik isimler koymuşlar ve kendi tanımlamalarına göre de uygun çözüm önerileri geliştirmişlerdir. İsimlendirme, Kürtler açısından, aynı zamanda soruna yaklaşımı da ortaya koyduğundan, fazlasıyla önemsenmektedir. Bu çerçevede, Vilayat-ı Şarkiye ya da Şark Meselesi, Doğu Sorunu, Güneydoğu Sorunu, Terör Sorunu, Kürt Sorunu, Kürt ve Kürdistan Sorunu vb. bir dizi isim sayılabilir. Kuşkusuz bu tanımlamaların hepsi, kendince ciddi politik değerlendirmelere ya da ön yargılara dayanmaktadır. “Vilayat-ı Şarkiye, Şark ve Doğu Sorunu” gibi coğrafyadan hareketle konulan isimler, esasen Kürtlerin inkârına dayanmaktadır. “Güneydoğu Sorunu” ise hem inkâra, hem coğrafyaya, hem de ekonomik geri kalmışlığa, bölgeler arası kalkınmışlık ve gelişmişlik farkına atıfta bulunmakta ve ekonomik sorunların çözümüyle, bu problemin de ortadan kalkacağını ileri sürmektedir. Kürt siyasi elitlerine göre ise, sorun, başından itibaren Kürtlerin varlıklarının inkârından ve dillerinin yasaklanmasından kaynaklanan bir kimlik sorunudur ve o yüzden de “Kürt sorunu” olarak adlandırılmalıdır. Kimliklerinin tanınmamasının yanı sıra, sonradan dörde bölünmüş tarihi Kürdistan coğrafyasının her parçasında Kürtlerin merkezi otorite ile yaşadıkları siyasi ve idari sorunlardan hareketle “Kürt ve Kürdistan sorunu” ismini daha doğru bulanlar da bulunmaktadır. Bütün Kürtlerin birleşik Kürdistan’da kurulacak yeni bir ulus devlet altında yaşamalarının, Kürtlerin hakkı olduğunu savunanlar da, aynı şekilde, sorunu bir ulus/ülke sorunu olarak görmekte ve “Kürt ve Kürdistan sorunu” terimini özellikle kullanmaktadırlar.
Yukarıda belirtilen tanımlamaların yanı sıra, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, bu sorunu aynı zamanda bir asayiş ve güvenlik sorunu olarak gören bürokratik elit, özellikle Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nin 1984’te ilk silahlı eylemle devreye girmesinden sonra, “terör sorunu” terimini, yoğun ve yaygın biçimde sosyal, kültürel ve siyasal alanda kullanıma sokmuştur. Günümüze kadar hegemonyasını sürdüren bu yaklaşım, sorunun esas boyutlarını ciddi ölçüde gölgelemiş, hatta adeta görünmez kılmıştır.
Bir sorunun kalıcı biçimde çözülebilmesinin ilk şartı, sağlıklı teşhis ile doğru isimlendirilmesidir. Bunun için de, öncelikle bu sorunun kökenlerini ve tüm boyutlarını bir arada değerlendirmek, ana sorunu ortaya çıkaran problemlerle, ana sorunun sonuçları olan problemleri ayrıştırmak gerekir. Bu bağlamda, sorunun çözümüne yönelik olarak birtakım önemli düzenlemeler yapılmış ve ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını sonlandıracak bazı adımlar atılmış olsa da, Kürt kimliğinin bütün unsurlarıyla birlikte tanınmış olması için daha pek çok anayasal ve yasal reforma ihtiyaç duyulması nedeniyle, sorun bir kimlik sorunu olma vasfını hâlâ korumaktadır. Bu yüzden de “Kürt sorunu/meselesi” terimi daha çok kullanılmaktadır.


Kaynak: Akil İnsanlar Heyeti Güneydoğu Raporu.