13 Ocak 2013 Pazar



AKİL ADAMLARIN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ

   Türkiye’nin yıllardır uğraştığı ve tüm ülkenin başını ağrıtan ve bu sayede çok kişinin bu konuya yönelmesiyle terör uzman sayısının (AKİL ADAMLAR) fazla olduğu bir ülkede hala bu sorun aşılamadı, gereken ilaç bulunamadı.

   PKK, yani Partiye Karkeren Kurdistan (Kürdistan İşçi Partisi), Abdullah Öçalan ve arkadaşları tarafından 1974 yılında kurulmuş olan bir örgütlenmedir. Örgütün faaliyet alanları Türkiye topraklarının kapsamakla beraber, başta Irak, Suriye, İran, Avrupa ve Amerika olmak üzere dünyanın birçok yerinde örgütlenmiş ve faaliyetlerde bulunuyor. Partinin asıl ideolojisinin zamanla değişmesine rağmen, asıl hedefinin Kürtlere vatandaşlık hakkının verilmesi ve dünya döngüsü içinde unutulmuş olan, geri bırakılmış, unutulmuş, yok edilmeye terk edilmiş… olan bir milletin varlığını kabul ettirmektir. Bu amaçlardan bazıları (özellikle Kürtlerin varlığı) günümüzde elde edilmiş durumda.

   İlk çatışmadan (1984 Şemdinli olayları) günümüze kadar 29 yıl geçti, 18 hükümet değişti, 11 başbakan hükümetin başına geldi, 5 cumhurbaşkanı ülkenin başına geçti ve on binlerce insan öldü. Peki bu kadar akil adamlar (!) ülkenin sorunlarını çözmek için, halkın oylarıyla TBMM’de milletvekili unvanı almalarına rağmen, sorunun çözümü için kaç defa doğru adımlar attılar? Kaç defa girişimlerde bulunuldu? Kaç defa adam akıllı oturup, Kürtlerin de varlığını kabul edip çift taraflı adımlar atıldı?

   PKK’ın kuruluşundan günümüze kadar (1974-2013) çift taraflı olarak on binlerce müslüman ölmüş ve katledilmiştir. Çift taraflı analar-babalar ağlamış ve ağıtlar yakmıştır. Müslüman kardeş dediğimiz insanlar birbirine düşman duruma getirildi. Son zamanlarda İmralı görüşmeleri ile sorun aşılmak istense de, derin güçlerin bu izin vermeyeceği, Ortadoğu’yu ve Avrupa’yı birbirine bağlayan güçlü ve birlik içinde bir Türkiye’nin istenmediği çok açık olarak görmekteyiz. O kadar açık ki, İmralı görüşmeleri başladı, ilk adımlar atılmaya başlandı denmeye başlayınca, bu durumdan rahatsız olanların hemen Paris’teki olayı gerçekleştirmesi, güçlü Türkiye’nin istenmediğinin en açık kanıtıdır. Bunun arkasında Türkiye, Avrupa, Amerika, İsrail, Ermenistan yada PKK iç hesaplaşması ya da başkaları, kim olurlarsa olsunlar durumu baltalamak istemelerinden başka hiçbir amaçları yoktur.

   Şuan için önemli olan bu tuzağa düşmemek. Zaten bu akil adamlarımız otursalar adam akıllı düşünseler çözüm çoktan gelirdi. Neden bu insanlar sorun için buluşmuyor anlamış değilim. Bugün bile AKP ve CHP durumu çözmek için uğraşsalar da, birbirlerini çekemediklerinden dolayı, çözüm için beraberlikleri nereye kadar sürer bilinmez. Ama özellikle MHP kanadından kendisinden beklenen tavrı sergilemesine rağmen, MHP yandaşları halk tam tersi düşündüğü görülüyor. Çünkü gerçekten Türkiye’deki tüm vatandaşlar bu çözümsüzlükten en çok etkilenen ve zarar gören taraftır.

   Sağlıklı düşünmek için Türkiye havası belli ki akil adamlarımıza yararlı gelmiyor. Yoksa çoktan çözülürdü. Diyeceğim şu ki, bu akil adamlarımız (vekiller, uzmanlar, askerler…) Finlandiya’ya gelseler, yarımşar saat saunaya girseler, şöyle bir rahatlasalar, en doğru ve mantıklı kararları düşünüp uygulayacaklarına adım gibi eminim. Sorunu çözmek için yıllarca kitap okumaya gerek yok. 

   Sorunun çözümü o saunanın havasında…

3 Ocak 2013 Perşembe



SEVGİNİN KAYNAĞI

Sevginin kaynağı imandır. Hoşgörünün kaynağı da sevgidir. Bir insanın kendisi gibi insanlara verebileceği en büyük fedakârlık sevgiden kaynaklanan hoşgörüdür. Çünkü hoşgörü sevgi ve muhabbet temeline dayanır. Sevgi kâinatın yaratılış amaçlarından biri olduğu gibi kâinatın nuru ve hayatıdır.

Denilebilir ki, hoşgörü, İslam’ın insanlığa sunduğu büyük bir armağandır. Çünkü hoşgörü sevgidir, güzelliktir, doğruluktur ve doğruya yönelmektir; daima iki şeyden en iyisini ve en güzelini tercih etmektir. 

Gerçekten de iman etmiş bir gönül, önce Allah’ı sever, diğer mahlûkatı da Allah adına sever. Yunus’un deyişiyle “yaratılanı sever, yaratandan ötürü.” Sadece müslüman olanı değil, her dine inanan ve bu inancı ile iman etmesini bilen, insan olmayı bilen insanları da hoşgörünün içine sığdırmak lazım.

Eğer Rab dileseydi, bütün insanları hak dinde inanan eden bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah bunu istemediğinden ittifak etmemişler, böylece ihtilaf etmeye devam edeceklerdir.
İslam’ın başkasını düşünme dini olduğunu, başkasını düşünmeyenlerin gerçek mü’min olamayacaklarını açıkça ifade ediyor. Adaleti, iyiliği ve akrabalara yardım etmeyi emrediyor. Çirkin işleri, fuhşu, fenalık ve azgınlığı da yasaklıyor.