35 yıldan fazla Türkiye'nin iç
politikasını meşgul eden konuların başında Kürt Sorunu gelmektedir. Özellikle
son zamanlarda Kürtlerin bağımsızlığı, çözüm süreci ve Abdullah Öcalan'ın özgür
kalacağı gibi haberler Türkiye gündeminin en tepesinde yer almaktadır.
Yukarıda belirttiğim gibi son 35 yıldır binlerce insan karşılıklı olarak birbirini öldürdü ve kan döküldü. Fakat bilinen bir gerçek var; Kürtler bin yıldan
fazla varlıklarını devam etmelerine rağmen bu varlıklarıyla bir devlet
kuramadılar. Nedenini çok merak ediyorum gerçekten. Belki de Kürtlerin içinden
biri olarak bir kaç tespitte bulunabilirim. Ama ne kadar doğru tespitler olduğu
muallaktır.
ABD'nin Irak işgalinden sonra Ortadoğu'nun
yapısı yeniden şekillenmeye başladı. Orta vadede bölgenin haritası da değişecek
gibi görünüyor. İşgal sonrası en karlı çıkan millet ise Kürtlerin olduğu
noktasında siyaset uzmanları gibi herkes hem fikirdir. Kürtler hem özerkliğini
kazandı hem de devlet ve yönetim kadroları oluşturuldu. Buna paralel olarak
ekonomik, idari ve toplumsal hayat belli bir düzene girmeye başladı.
Aslında PKK'nin kurulmasıyla şekillenen bu
kadrolar, uzun bir süreçten sonra artık dağda siyaset yapmayı bırakıp bir
bakıma siyaset masasında kendi isteklerini dile getirmeye başladığını ve bu
taleplerin meşrulaştığını görüyoruz.
Peki, son zamanlarda Kuzey Irak lideri
Barzani'nin gündeme getirdiği bağımsız Kürdistan kurulduğunda ve olası
Türkiye'deki Kürtlerin, Suriye'deki ve İran'daki Kürtlerin de bağımsızlığı ile
kurulacak Büyük Kürdistan Devletini nasıl bir gelecek bekliyor? Acaba
petrol gelirleriyle daha çok gelişecek mi yoksa gelen bu paralar belli bir
zümre arasında dağıtılıp, halk fakir mi olacak? Ya da parlamenter ve demokratik
bir devlet mi olacak yoksa diğer Ortadoğu devletlerinde olduğu gibi
devlet yönetiminde saltanat mı kurulacak?
Devlet ilk kurulduğunda sorunlar muhakkak
olacak. Çünkü bir tarafta Kuzey Iraktaki yönetim yavaş yavaş şekil almaya
başladı. Türkiye'deki Kürt yönetimi (milletvekilleri ve Abdullah Öcalan) farklı
bir düşünce yapısına sahip. Yani Türkiye'deki yönetim demokratik ve sosyalist
bir düşünceye sahip iken, acaba Suriyeli, Iraklı ve İranlı Kürtler liderler
nasıl bir yönetim anlayışına sahip olduğu noktasında kafalarda soru işaretleri
yaratıyor.
Direnişi başlatan Türkiye'deki Kürtler ile
Kuzey Irak'ta yönetim şablonunu oluşturan Kürt liderler arasında mücadele
olacağını düşünüyorum. Yani iki taraf da pastadan en büyük payı kapmak için
çabalayacak.
Ben bu tezimi Kürtler arasındaki
mantaliteye dayandırıyorum. Burada bir öz eleştiri getirmek lazım. Çünkü
Kürtler yıllardır bağımsızlığını kazanamamasının önündeki en büyük nedeni ise
KÜRTLERİN KENDİ ARASINDA MÜCADELE ETMELERİ olarak görüyorum. Kürtler birçok
noktada birleşemiyorlar. Kendi aralarında mücadele etmeyi, suçu başkasına atmayı
alışkanlık haline getiren ve kavga-gürültüyü seven bir toplumdur.
Böyle bir biyolojiye sahip Kürtlerin
devlet kuramayacağını savunmuyorum. Tabi ki yıllardır başka ulusların baskısı
altında yaşayan, Kürtlerin tarihini ve dili yok sayan bir mütehakkim bir
ortamdan sıyrılıp kendileri kendi geleceğini, kendi dillerini her alanda
rahatça konuşabileceği, hüviyetlerini kazanacakları bir ülkenin olması muhakkak
daha iyidir.
Milliyetçilik uzmanı Prof. Dr. Emin Gürses
hocamın dediği gibi "bir yerde milliyetçilik sorunu, küresel güçlerin
gündemini meşgul ediyorsa, o bölgede ya doğal kaynaklar bakımından zengindir ya
da orada devletlerin menfaati vardır."
Evet, gerçekten Mezopotamya bölgesi petrol
kaynakları ve verimli toprak açısında zengin bir bölgedir. Bunun için Kürt
Sorunu, küresel devletlerin siyaset masasında yer alıyor. Bunu hepimiz çok iyi
biliyoruz. Bu bilerek verilen mücadeleyi, başkasının (küresel güçlerin)
kazancına dönüşmemesi için, atılan adımların bağımsız ve yerinde olması
gerekir.
Aslan Doğanay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder